4 Kasım 2011 Cuma

Engelsiz Aslanlar'ın Maç Günleri ve Saatleri Belli Oldu




Engelsiz Aslanlar'ımızın Süper Lig'de fikstürü belli olmuştu. Maçların günleri ve saatleri şu şekilde:

BİRİNCİ DEVRE

1. Hafta: Antalya BŞB (D) - 20 Kasım - 12.00
2. Hafta: Beşiktaş - 27 Kasım - 13.00
3. Hafta: Şanlıurfa Engelliler - 4 Aralık - 12.00
4. Hafta: Engelli Yıldızlar (D) - 11 Aralık - 12.00
5. Hafta: Kardemir Karabükspor - 18 Aralık - 11.00
6. Hafta: İzmir BŞB (D) - 7 Ocak - 13.00
7. Hafta: Karagücü - 15 Ocak - 11.00
8. Hafta: Yalova Engelliler (D) - 22 Ocak - 16.00
9. Hafta: KKTC Turkcell - 28 Ocak - 12.00



İKİNCİ DEVRE

10. Hafta: Antalya BŞB - 12 Şubat - 12.00
11. Hafta: Beşiktaş (D) - 19 Şubat - 15.30
12. Hafta: Şanlıurfa Engelliler (D) - 26 Şubat - 13.00
13. Hafta: Engelli Yıldızlar - 4 Mart - 12.00
14. Hafta: Kardemir Karabükspor (D) - 18 Mart - 14.00
15. Hafta: İzmir BŞB - 25 Mart - 13.00
16. Hafta: Karagücü (D) - 8 Nisan - 14.00
17. Hafta: Yalova Engelliler - 15 Nisan - 13.00
18. Hafta: KKTC Turkcell (D) - 22 Nisan - 12.00

28 Ekim 2011 Cuma

Sampiyonluk Istiyoruz! : 84-65

Çarşamba akşamı kızlarımız müthiş bir mücadele sonrasında Ekaterinburg'u 19 sayı farkla 84-65 mağlup etti ve grupta ki üçüncü maçından da galibiyetle ayrıldı.

Maça çok kötü başladığımız söylenemez ancak savunma performansımızın düşmesi doğal olarak hücumumuza da yansıyınca bir ara farkın 9 sayıya kadar çıktığını gördük. Adam adama savunmada rakibin karşısında duramadığımız gibi, adam değiştirmemiz gereken pozisyonlarda bunu çok iyi yapamadığımız için rakibe boş şut imkanı çok tanıdık. Kaçırsalar bile ilk çeyrek itibariyle bu topları bir şekilde yeniden kazanmayı başardılar.

Burada devreye alan savunması ve Dee girdiler. Arkada Tina'nın varlığından, önde Işıl'ın bunaltıcı baskısından da bahsetmemek olmaz tabii.

İkinci yarı ise, savunma dozajını bir seviye daha yukarı çektik. Işıl rakibin bütün guardlarını sahadan sildi. Tina pota altında ki rakiplerine büyük üstünlük kurdu, Dee karşısına kim çıkarsa çıksın bir şekilde sayıya ulaşmasını bildi, Alba bu takım için neden önemli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Daha ne yazalı
m? Matic'in ribaunt katkısı, Melisa'nın kötü başlamasına rağmen sonra toparlaması, Bahar'ın sadece 9 dakika oynamasına rağmen inanılmaz verimli olması, Şaziye'yi bu forma altında bu kadar mücadele ederken görmenin şaşkınlığı...

Işıl kaptan, müthiş oynadı. Hasta hasta çıktı maça. Bir gün öncesinden serum yediğini pek fazla duymadık sanırım... Sahadaki enerjisinde en ufak bir azalma var mıydı? 8 sayı, 6 ribaunt, 7 asist, 2 top çalma... O böyle oynadığı sürece sırtımız kolay kolay yere gelmez. Yaşadığı sakatlıklardan sonra ancak kendini toparlayabiliyor. Ayaklar daha sağlam basıyor, hissedebiliyorsunuz. Şimdi sıra bu performansı istikrara dönüştürüp, yükseltmekte...

Tina, maça hem hücum hem savunma anlamında çok kotu başladı. Gruda'yı ilk çeyreğin yıldızı yaptı. (13 sayı üretti yanılmıyorsam.) Kendisi ise, hücumda çok ezildi fakat daha sonra ortaya koyduğu performansa kelimeler yetmiyor. Karşınıza Gruda, Leuchanka, Stepanova ve Parker çıkacak, hiç birine karşı geri adım atmayacaksınız ve kim çıkarsa çıksın ezip geçeceksiniz. 24 sayi, 14 ribaunt, 2 asist muazzam...

Dee, bu kadına kelimeler yetmez. O kadar söyleyeyim. 1/7 atarak başladı yanılmıyorsam ancak insanda konsantrasyon problemi olur, maçtan kopma olur. Yok arkadas... Çok mu abartmış olurum bilmiyorum ama kadın basketbolunun Jordan'ı kendisidir. Takımın kendisine nerede, nasıl ihtiyaç duyduğunu o kadar iyi biliyor ki... Basit bir örnek: son çeyrekti sanırım... Takım 2-3 hücum üst üste bocaladı. Hemen akabinde gitti, topu aldı, penetresini yaptı, faulu aldı, serbest atışlarla takıma nefes aldırdı. Augustus'u cok seviyorum ancak kendisi olsa bu pozisyonda topu alır bir cross-over ile şuta kalkar, kaçırırsa çökeriz, girerse 1-2 hücum rahatlamış oluruz. İşte Dee ile aralarındaki en büyük fark, malesef. Dee çok büyük oyuncu ve onu bu forma ile izlemek benim için büyük bir keyif.

Alba, saha içinde ve dışında tepkileri müthiş... Savunma katkısı muazzamdı. Hücumda gününde değildi, olsun canı sağ olsun. Yine de istediği zaman çok rahat biçimde penetre edebilmesi, bu penetreleri sonrası takım arkadaşlarını çok iyi bulması veya kendisinin bitirmesi çok güzel... Henüz 22 yaşında, inşallah uzun süreler bizimle kalır.

Keyifli bir galibiyet oldu. Ekaterinburg bu turnuvanın en önemli kadrolarından birine sahip. Onları bu şekilde perişan etmek bütün takımlara büyük bir korku salmak anlamını taşıyor. Artık bize karşı oynayacak rakiplerimizin dizleri daha fazla titreyecek.

Taraftar? Öyle bir topluluk yoktu salonda. (Salonda bulunanlara taraftardan ziyade sevdalı demek gerekiyor. Arma Sevdalıları...)



Şu anda grupta 3 maçını da kazanan Ros Casares ile birlikte ilk 2 sırayı paylaşıyoruz. Ros Casares ile oynayacağımız maça dek, kesinlikle mağlubiyet almamalı ve o maça avantajlı çıkmalıyız.

Nazar Boncuğu (Eleştiri Zamanı): 64-68

Galibiyetlerden ziyade bu tarz mağlubiyetlerin analizi önemli. Dilim döndüğünce 3-5 cümle yazmaya çalışayım.

Eleştirileri üç ayrı şekilde yapmanın faydalı olacağını düşünüyorum.

1) İstatistikler ne söylüyor?

a) 17 top kaybı fazla. Özellikle bütün maçı çift guard ile oynadığımızı düşününce, ne olursa olsun 17 top kaybı fazla oluyor. Bunların 8 tanesi bizzat guardlarımızdan gelirken, sadece aklımda kalan 2-3 pozisyonda da yanlış pas tercihleri nedeniyle diğer oyuncular zor durumlara düşürülüp, top kaybı yaptırıldı. Kısacası 17 top kaybının 10-11'i guardlardan geliyorsa sıkıntı var demektir. Üstelik bu 4 guardın yaptığı toplam asist sayısı 9! (8'i Jaka ve Ender'den)
b) Üç sayı yüzdesi. %22 ile atacak kadar kötü oyuncularımız yok. Üstelik kaçan boş şutlar da cabası. Tek maçlık olabilir diyelim. Geçelim.
c) Herkesin üzerinde durduğu nokta. Ribaunt. Benim ribaunt üstünlüğü
nü değerlendirmem farklıdır. Total ribauntlar size her zaman doğruyu göstermez. O yüzden kendimce ribauntlari belli bir yüzdeye oturtmaya çalışırım.

Pota altımızda 39 ribaunt pozisyonu oluşmuş. %44'ünü (17) rakibe hücum ribaundu olarak vermişiz. Tek bir söz edilebilir istatistikler üzerinden. Eğer 17 top kaybının üzerine bir de rakibinizin pota altınızda %44 ile ribaunt almasına izin veriyorsanız mağlubiyete davetiye çıkartıyorsunuz demektir. Bunlara rakibin kendi pota aldığında aldığı ribauntlarla bizi dengesiz yakalaması eklenmedi malesef.

d) 30 serbest atış kullandılar. (Bizim 19) 22 isabet buldular. (Bizim 10) Simdi işin ilginç noktası geliyor: İki takımın da faul sayıları eşit. Yani? Rakibimizin karşısında duramamışız. Lyday, Domercant ve Greer üçlüsü 15/18 serbest atış kullandılar. (Tüm takımımızdan fazla isabet, neredeyse aynı sayıda atış.) Kısacası guard savunması dökülmüş.

Rakibiniz %36 ile şut atıyorken onları maçın içerisine ancak bu şekilde sokabilirsiniz. Biz de bunu başardık. (Biz %44 ile hücum ettik. Gayet normal.)

2) Teknik olarak neler yanlış yapıldı?

Bir kere adamlar bizim ikili oyunlarımıza muazzam çalışmışlar. Durdurdular. Bu kadar net. Pas ve kat tempomuzu yukarıya çektiğimizde savunmada zorlandılar. Ancak bunu ikinci yarı hiç başaramadık.

Bir diğer problem ise, Kazan ikili oyunları çok yüksekte oynadı. Bu ne demek? Uzun oyuncumuz show-up yaptığı anda ne kadar hızlı olursa olsun rakip oyuncu içeri devrilmiş oluyor, diğer uzun oyuncumuz bire iki kalınca yardım gelse bile ya sayı buldular, ya çizgiye gittiler ya da dış adamlara boş şut yarattılar. Savunamadık. Ne yapılabilirdi? Alan savunması deneyebileceğimizi düşünüyorum.

Bir başka konu ise, sezon başından bu yana gelen "Farkı belli seviyeye kadar açsak da vurup geçememe." problemi. İlk olarak Erdemir maçında sinyal geldi. Peşine Prokom ve Banvit maçları takip etti. Takim garip şekilde fark kapanmaya başladığı an panik yapıyor. Anlamıyorum. Bu maçta da geriye ilk defa maçın bitimine 2-2.5 dakika kala düştük. Belki daha az süre vardı. Yine kazanabilirdik ama panik... Anlayamadım. Her topu Jaka'ya verme çabaları üzücü. Düzeltmek lazım.

Ribauntlarda alan paylaşımı sıkıntısı yaşadık. Hiç böyle olmamıştı. Garipsedim. Öyle ki elimizdeki bir kaç topu rakibe hediye ettik. Bu tarz pozisyonları "şanssızlık" yerine "pozisyon hatası" olarak nitelendirmek lazım. Her ne kadar Savrasenko'nun sağlam bir boy avantajı olsa da sağlam bir spacing ile hiç önemi olmazdı: Bkz. Kadın takımımızın Ekaterinburg maçı...

Lynn Greer çok problem oldu. Bu da ilginç çünkü dengesiz bir oyuncudur. Dengesini bozamadık.

Domercant. Saygı. Nokta.

Shumpert'in özellikle fizikli pota altı oyuncularına sahip takımlara karşı dezavantajları bariz belli oluyor bu seviyede... Malesef bu sıkıntıyı yaşadık. Aynı şekilde Jaka'nın defansif sıkı
ntıları üzerine de Greer ile çok gittiler.

3) Koç, koç, koç...

Malesef bu bir koç mağlubiyetidir. Kim ne derse desin. Sebeplerine gelelim:

a) Jaka ısrarı. Maça kötü başladı, kötü devam etti. Üzerine Greer'in savunmasında her seferinde yenildi ve takım savunmasının dengesini bozan unsurlardan oldu. Jaka hiç bir şekilde 33 dakikaya yakın bir süre almamalıydı. Sahada tuttukça onu da yıprattı. O yıprandıkça hücum performansı da veremedi. Samoylenko'nun savunmasında bunalmasına resmen göz yumdu. Gibi, gibi... Kısacası Jaka'yı bu maç özelinde çok farklı kullanması gerekirdi.

b) Maç başında 4 numaralardan öyle bir verim alıyorduk ki... Songaila, Cevher... Hatta Shumpert bile başlarda... Ancak sonrasındaki Shumpert ısrarı, Songaila'yı kenarda unutması, Cevher'in aklına gelmemesi... Gerekirse Shumpert'e 3 numarada süre vereceksin ancak maça çok iyi başlayan ikiliden caymayacaksın. Shumpert ısrari ile yaşadığımız ribaunt dezavantajı da cabası. Maç başlarında Songaila, Furkan, Andric ve Cevher dörtlüsü kullanılırken böyle bir problem yaşamamıştık.

c) Tutku'yu cezalandırması. Resmen peş peşe iki top kaybı yaptıktan sonra cezalandırdı. Ne olursa olsun daha fazla süreyi hakketti. En azından Ender'in performansı vasatın altına indiğinde düşünmeliydi. Jaka'nın yerine düşünmeliydi. Yapmadı.

d) İkinci yarı tempomuzu kaybettiğimiz an alan savunması denenebilirdi.

e) Açıkçası bence bir ara Gordon/Ender-Shipp-Caner/Shumpert-Songaila-Andric beşinin denenmesi gerektiğini düşünüyordu. Fiziksel açıdan işi dengeleyip, o şekilde oynamak çok daha mantıklı olabilirdi. Ayrıca: Defans!

Kısacası malesef koçumuz bu maçta, bana göre, büyük tercih hataları yaparak elimizdeki maçın gitmesine neden olmuştur. Nasıl ki Prokom maçındaki hamlelerine rağmen takım avantajını kaybettiği için suçu onda bulmuyorsam, bu maçta da kendisini baş suçlu olarak görüyorum. Takım gibi onun da yorgunluğu olabilir, tercih hataları yapıyor olabilir. Biz eleştirimizi yapalım, tek maçlık idi diyelim. Geçelim.

Yaptığımız güzel şeyleri zaten izlediniz. Fazla detaya gerek yok. Yeterince uzun oldu zaten.

20 Ekim 2011 Perşembe

Kadınlar Avrupa Ligi Son 8 Finalleri İstanbul'da

Kadınlar Avrupa Ligi son sekiz maçları, Euroleague yönetiminin yaptığı  açıklama ile Galatasaray'ımızın ev sahipliğinde İstanbul'da oynanacağını duyurdu. 28 Mart 1 Nisan tarihleri arasında oynanacak maçlar Abdi İpekçi Spor Salonunda oynanacak.

Statü gereği takımımız gruplardan sonra bu organizasyona direkt katılacak. Statü için; http://simasjasaitis.blogspot.com/2011/08/kadnlar-avrupa-liginde-statu.html

18 Ekim 2011 Salı

Dünya Şampiyonluğu ve Getirileri (!)

Bu yazı aslında şampiyonluğun kutlanacağı yazı olarak tasarlanmıştı ancak çeşitli sebepler yüzünden farklı noktalara değinmek durumundayım.

Öncelikle Engelsiz Aslanlar'ımıza haklarını teslim edelim.

Kolay değil, 2005 yılında kuruluyorsunuz ve altı sene içerisinde bütün takım sporlarında en dominant ekip olmayı başarıyorsunuz. Lig şampiyonluklar, Avrupa Şampiyonlukları, Dünya Şampiyonlukları peşi sıra geliyor... Üstelik bütün bunları başarırken 6 senede sadece 8 kez yeniliyorsunuz. Bu yenilgilerin beşi Avrupa arenasına ilk çıktığınız sene yarı final ve üçüncülük maçı ve 5. olduğunuz 2010 senesinde üç grup maçı şeklinde yaşanıyor. 2 Avrupa, 3 Dünya, 3 Lig şampiyonluğunu namağlup yaşıyorsunuz. İşin en güzel tarafı, bütün bu başarılara rağmen yüreğinizdeki kazanma azmi, arzusu bir an bile eksilmiyor.

Tebrikler engel tanımayan aslan yürekli insanlar.

Peki sıkıntı nerede?

İki noktaya çok takıldım. Birincisi geçen gün Takvim gazetesinde çıkan yazı. 

İyi niyetli, güzel ancak bir o kadar da başarısız bir yazı. Nedenlerine gelelim:

1) Doğru düzgün araştırma yapılmadan yazılmış. Muhtemelen resmi sitedeki kadroya bakılmış, dikkatinizi çekerim sezon başlamasına rağmen hala daha geçen seneki kadromuz yer almakta, ve onun üzerinden haber üretilmeye çalışılmış.

- Volkan Aydeniz ve Ramazan Kahriman Bornova Barış Gücü'ne, Ömer Gürkan ise Vigo, İspanya'ya transfer oldular.
- D.E. isimli şahıs da çok şükür şubeyle tamamen alakasız konumda.

İşte basın bu kadar ilgisiz. Birçoğu resmi sitedeki haberin çakmasını hazırlayarak samimi olmayan övgüleri dizmeye çalışmışlar, olmamış. Yazık.

2) İşin en acı verici tarafı bunu bizim taraftarımızın da yapıyor olması. Engelsiz Aslanlar'a karşı o kadar ilgisiziz ki... Yolda bir Galatasaraylı çevirsen takımdan 2 kişi say desen sayabilme ihtimali nedir?

Forumların çoğuna bakmadım ancak "Gururumuzsunuz.", "Helal olsun.", "Galatasaray'ın gerçek ruhu!" tadında yazılara rastlarız. Hatta bir kısmı yüzsüzlüğü o kadar benimsemiştir ki "İlgisiz gibi görünsek de hep kalbimizin bir köşesindesiniz." der.

Malesef bu insanların maçlarına yine benzer simalar gidecek. Belli 30-40 kişiyi salonda göreceğiz. Mayıs 2012'ye kadar Engelsiz Aslanlar'ın ismi çoğu yerde geçmeyecek.

Bir şampiyonluğun getirisi fazla olur değil mi? Bu insanlar için 3-5 forum mesajı, bir de o an havaalanında karşılanmaktan ibaret. Düşünün, an itibariyle ana sayfada isimleri bile geçmemekte.

Bu başarının alışkanlık haline gelmesi değildir. Bu ilgisizliktir.

Aklımdaki soru çok basit: Onlar Galatasaray'a fazlasıyla layıklar ama acaba biz Engelsiz Aslanlar'a layık mıyız?

16 Ekim 2011 Pazar

Zaza'nın Getirileri-Götürüleri


Sezon biter bitmez transfer çalışmaları başladığında bu takım Euroleague biletini almış olsaydı Songaila yerine daha 4,5 oynayabilen hatta daha 5 numara diye tabir edebileceğimiz en basitinden Esteban Batista gibi bir oyuncu, buna ek olarak 3 numaraya bir takviye gelebilirdi ama sponsoru belli olmayan Euroleague için ön eleme oynaması gereken kulüp bunun yerine Shumpert'ı 3 numaraya çekip Songaila'yla uzun rotasyonunu tamamladı. 


Sezon başlamadan önce Mahmuti verdiği demeçlerde illa ki kalıplı bir uzunla oynamak zorunda olmadıklarını, bu sene sisteminde değişikliğe gideceğini ve sahada çift guard ve mobil uzunlarla oynayacağını söylüyordu. Sonradan detayları öğrendiğimizde ise, ilk olarak alınması istenen uzun Pekovic idi. Pekovic'in olmaması üzerine hem yabancı sınırlaması hemde bütçe doğrultusunda rotasyona tek yabancı takviyesi Songaila geldi. Ama bu tercihte ciddi biçimde eleştirildi. Başta Nur Gencer olmak üzere hemen hemen tüm basketbol yorumcuları Galatasaray'ın ortayı kapatacak bir 5 numaraya ihtiyacı olduğunu söyledi durdu. Fakat takım özellikle Euroleague elemelerinde ve akabinde Türkiye Kupasında uzunlarından gayet ciddi verim aldı. Pivot olarak takımda oynayan Furkan Aldemir ve Luksa Andric'i Tutku-Ender-Jaka-Gordon gibi iyi pasör oyuncularla besleyerek bol bol ikili oyun izlettirdiler. Oyuncuların hücumda sürekli hareketli olduğu ve uzunların sürekli perdeye çıktığı, perdeden sonra oyuncuların hızlı ayaklarıyla çabuk bir şekilde içeriye devrildiği bir sistemimiz var. Bu yüzden en etkin kullandığımız hücum silahımız Luksa ve Furkan'ın da özelliklerinden yola çıkarak pick and roll ve pick and poplar... 


Bu verileri göz önünde bulundurarak, Euroleague bileti alındıktan sonra Koç takıma  bir uzun takviyesi daha yapmayı düşündü. Tercihi de Zaza Pachulia'dan yana kullandık. Sistem için çok doğru bir tercih olduğunu düşünmüyorum. Fenerbahçe maçında ciddi anlamda gözüktü ki kalıplı uzun tercihi Galatasaray'ın sistemi için ideal değil. "an itibariyle". Zaza pota altı sertliği için ribaunt için ideal bir oyuncu. Bire bir oyunu var ama Galatasaray hücumda uzunlarını sabit oynatmıyor. Uzunlar pick'e çıkıp içeriye devriliyor. Zaza ise, en azından  Fenerbahçe Ülker maçında gördüğümüz kadarıyla pickten sonra direk 5 numarayı sırtına alıyor. Mahmuti eğer sistemini Zaza'ya göre biraz esnetirse, Zaza'nın içeride dominant olarak oyun oynabileceği setleri çizerse Ekim ayına geldiğimiz düşünülünce sıkıntı yaratacaktır. Takımın tekrar bir hazırlık dönemi geçirmeyeceğine göre bu sıkışık takvimde bu ihtimal zor. Zaza açısından bakınca da benzer bir sıkıntı var. Lokavt sonunda gidecek olması nedeniyle. ve tarihin belli olamaması nedeniyle ciddi bir sıkıntı. Zaza'nın transferinde ki son sıkıntı ise, Furkan ve Sertaç'ın hatta Luksa'nın dakikalarının azalacak olması. ki Shumpert'ın 3 numaraya kaydırılma işi olmayacak gibi duruyor. Shumpert ne zaman 4 numaraya geçse özellikle hücumdaki ritmimiz artıyor. Bu nedenle gelecek dönemde en büyük handikap olarak 5 değil 3 numara görülebilir. İyi tarafından bakacak olursak da takımda Euroleague seviyesinde kalıplı bir uzun olmadığı gerçeği var. Zaza'nın bu problem için Türk olması itibariyle de bulunmaz Hint kumaşı oldugu da bir gerçek... Zaza kalitesinde bir yabancı oyuncuyu 6 sıfırlı ücrete zor bulursunuz. Euroleague'de oynayacağımız grup maçları için rotasyonda bulunması çok önemli. savunma sertliği için ve misalen grubumuzda savunacağımız David Anderson, Fran Vazquez gibi uzunları savunabilecek elimizde ki tek uzun. ama biz sistemimizi Zaza'nın hücum gücüne endekslersek yanlış yaparız. ama savunma ribaund katkısı için rotasyonda 10-15 dk civarı kullanmak adına bu transfer olduysa ve Coachda top16'ya kalırsak benzer bir uzun istiyorum diyorsa güzel bir hamle. Top16 arefesinde piyasada ciddi uzun bulabiliriz ama şu an bulmak zor....


Zaza muhakkak ki Fenerbahçe maçında olduğu gibi olmayacak. Takıma alıştıkça, buraya adapte oldukça daha verimli olacaktır. Yapabilecekleri hususunda soru işaretleri çok yok ama Zaza'nın geldiği zaman itibariyle takıma direk katılabilecek bizi bir anda bir tık yukarı çıkarabilecek durumda değil. Sezon sonuna kadar bizde kalabilecek durumda olsaydı her şeye daha toz pembe bakabilirdik.

15 Ekim 2011 Cumartesi

Kupaya 2 Kala!: 85-58



Engelsiz Aslanlar'ımız bu sabaha karşı 05.00'da Kıtalararası Kupa, Kitakyushu Champions Cup, grup aşaması ikinci maçında ev sahibi Miyagi Max'ı 85-58 mağlup etti. İlk yarısı 45-31 Galatasaray'ımızın üstünlüğü ile geçilen karşılaşma sonucunda takımımız grupta liderliğini sürdürmekte.

Maç yayını olmadığı için takip edemedik, o yüzden dünkü gibi bir yorum yapamıyorum.

Grubumuzun diğer maçında ise Seul MG, Perth Wheelcats'i 54-48 mağlup etti. Bizi zorlayacağını düşündüğüm Perth'in bu durumda olması beni şaşırttı.

Yarın saat 03.00'da Seul MG ile gruptaki son karşılaşmamızı oynayacağız. Finale kalamamamız için Miyagi'nin Perth'i yenmesi, bizim de Seul'e 43 sayı farkla yenilmemiz gerekecek. İlk şart gerçekleşebilir ancak ikinci şartın neredeyse imkansız olduğunu söylememiz doğru olur. Hatta bu maçtan da oldukça rahat bir galibiyet bekleyebiliriz.

Sabah 08.00'da ise final mücadelesi var. Bu maç canlı olarak yayınlanacak. Rakibimiz muhtemelen Miyagi Max olacaktır zira Perth'in finale kalabilmesi için Miyagi'yi en az 11 sayı farkla yenmesi gerekecek. İlk iki günkü performansların ardından bunu da gerçekleşmesi zor bir ihtimal olarak görüyorum. Yine de spor bu, her sonuca hazırlıklı olmak lazım.

Takımımız 18 Ekim sali günü sabah 06.00'da İstanbul'da olacak.

14 Ekim 2011 Cuma

Hafta Sonu Spor Ekranı(15-16 Ekim)

FUTBOL
15 EKİM CUMARTESİ
13:30 Kayseri Erciyesspor-Çaykur Rizespor / Trt 3 Spor
14:45 Liverpool-Manchester United / Lig TV 2
15:00 Orduspor-Eskişehirspor / Lig TV
16:00 Bucaspor-Denizlispor / Trt 3 Spor
16:30 Bayern Münih-Hertha Berlin / Trt 2 Haber
17:00 Manchester City-Aston Villa / Lig TV 2
19:00 Beşiktaş-Kayserispor / Lig TV
19:00 Sivasspor-Gaziantepspor / Lig TV 2
19:00 Adanaspor-Akhisar Belediye / Trt 3 Spor
19:00 Real Madrid-Real Betis / Ntv Spor
19:30 Chelsea-Everton / Lig TV 3
19:30 Schalke 04-Kaiserslautern / Trt HD
19:45 Ajax-Az Alkmaar / Samanyolu Haber
21:00 Barcelona-Racing Santander / Ntv Spor
21:45 Psv Eindhoven-Utrecht / Samanyolu Haber
23:00 Granada-Atletico Madrid / Ntv Spor
16 EKİM PAZAR
13:30 Tavşanlı Linyitspor-Karşıyaka / Trt 1
15:00 İstanbul Büyük Şehir Belediye-Samsunspor / Lig TV
15:00 Gençlerbirliği-Antalyaspor / Lig TV 2
15:30 Arsenal-Sunderland / Lig TV 3
16:00 Konyaspor-Kartalspor / Trt 3 Spor
16:00 Elazığspor-Giresunspor / Trt 6
16:30 Freiburg-Hamburg / Trt Haber & Trt HD
17:00 Real Zaragoza-Real Sociedad / Ntv Spor
18:00 Newcastle United-Tottenham United / Lig TV 3
18:30 Köln-Hannover 96 / Trt HD
19:00 Levante-Malaga / Ntv Spor
19:00 Göztepe-Boluspor / Trt 3 Spor
19:00 Galatasaray-Bursaspor / Lig TV
19:00 Manisaspor-Karabükspor / Lig TV 2
21:00 Palmeiras-Fluminense / Lig TV 3
23:00 Sevilla-Sporting Gijon / Ntv Spor
BASKETBOL
15 EKİM CUMARTESİ
13:00 Erdemir-Anadolu Efes / Lig TV 3
15:00 Olin Edirne-Galatasaray Medical Park / Lig TV 3
17:00 Fenerbahçe Ülker-Trabzonspor / Lig TV 3
16 EKİM PAZAR
13:30 Beşiktaş Milangaz-Bandırma Kırmızı / Lig TV 3
15:00 (Kadınlar) Galatasaray Medical Park-Fenerbahçe / Sports TV
VOLEYBOL
15 EKİM CUMARTESİ
17:30 İstanbul Büyük Şehir Belediye-Halkbank / Sports TV 

Engelsiz Aslanlar'dan Yeni Bir Zafer: 108-43





Neresinden baslasam bilmiyorum.

Iki senelik bir hasreti sonlandirmaya geldik. Kore ekibini Seul MG'yi yenip, sampiyonlugu kazanali 2 sene oldu neredeyse. O zaman canli yayin falan da yok tabii, sabahin korunde kalkip, sagdan soldan skor bakmaya, takip etmeye calisirdim. Bulamazdim cogu zaman. Resmi site haber girsin diye beklerdim.

Galatasaray - Seul MG: 68 - 43, skoru bile unutmam. Ikinci ceyrekte maci koparmis, ucuncu ceyrekte son darbeyi vurmustuk. Hussein Haidari, Matt Scott, Justin Eveson, Petr Tucek, Ferit Gumus, Ismail Ar, Fikri Gundogdu, Selim Sayak, Seyran Kurt, Omer Gurkan, Murat Yazici, Ramazan Kahriman... Hafizam yaniltmiyorsa kadromuz buydu.

Sonra Italya'da gelen besinciligin ardindan bir sene ara vermek zorunda kaldik. Gecen sene kazanilan Sampiyonlar Ligi sampiyonlugunun ardindan tum dunyaya "GERCEK" sampiyonun kim oldugunu gosterme zamaniydi.

Gece yatmadan evvel Galatasarayli bir kardesimle konusurken, "Acaba uyusam mi? Uyanabilir miyim?" ikilemini yasamaktaydim. Kendisine de bu durumdan bahsettim ancak fiziki durumum yatmami gerektirdigi icin uyumusum biraz. Saat 04.00 civari. Saatler kuruldu: 6.30, 6.35, 6.40... Hani biri uyandiramazsa oburu uyandirir. Neticede 6.45'te yoklama var. Saate gerek kalmadi. Macin heyecani 6.15'te dikti beni ayaga. Mac yaynina hazirlandim. Bloga embed etmeler, kadroyu gozden gecirmeler...

Butun bu olaylari yasarken aklimdan tek bir cumle geciyordu: Butun dunya yarin "GERCEK" sampiyonu gorecek!

Mac basladi. Ismail - Fikri - Matt - Piotr - Filipski besi ile basladik.

Bu besin avantajlari var.

1) Piotr ve Filipski (Nam-i diger Fifi) 1 senelik ayriligin ardindan yeniden ayni kulupte bulustular. Bu iki ismin Polonya'nin Avrupa Sampiyonasi'nda yari final gormesini sagladiklarini da uzerine eklersek, aralarindaki uyumu anlatmama gerek yok herhalde.
2) Matt ile hem savunma sertligi konusunda iyi olacagiz, hem de gerek hucum organizatorlugunu, gerekse fast break sayilarini muazzam sekilde yerine getirebilir.
3) Ismail ve Fikri'den soz etmeme bile gerek yok. Onlarin 1.0 puanli oyuncular olarak bu takimda varliklari, kaliteleri yeter zaten.

Macin ilk sayilarini potamizda gordukten sonra sanirim 20-0 gibi bir seri yakaladik. Bu serinin ilk basnda Piotr'un pota altindaki bitiriciligi muthisti. Tabii bunda Matt'in organizatorlugu ve diger oyuncularimizin katkisini da es gecmemek lazim.

Bu noktadan sonra savunma dozajimizi biraz daha arttirdik. Ozellikle rakibin kaybettigi toplar sonrasinda Matt'in bir anda one firlamasini Piotr cok guzel 2-3 pasla degerlendirince bir anda skor olarak 31-7 one firladik. Duracak gibi de degildik.

Neticede periyot sonunu da guzel getirdik ve 36-9 onde girdik.

Aslinda mac bu noktada bitti. Perth'in hicbir hucu etkinligi yoktu. Ancak bizim konsantrasyon kaybimizdan dolayi birkac bosluk bulacaklar ya da uzun sutlarla isabet bulmaya calisacaklardi. Oyle de oldu.

Ikinci ceyregin basinda Fifi, Piotr ve Matt disari cikarken, Ozgur, Ferit ve Tristan oyuna girdi.

Bu uc oyuncunun ayni anda sahada olmasinin da avantajlari var.

1) Pas akiciligimiz o kadar iyi oluyor ki. Oyunu genelde Ozgur kurdu ancak Tristan'in da bu rolu ustlenmesi pek bir sey degistirmezdi. Iceriye drivelar, neticesinde cikan bir pas, bir ekstra pas daha... Bir baska secenek, Ozgur'un potaya yakin noktalarda Tristan'i bulmasi, Tristan'in ya kendi bitirmesi ya da arkadaslarina topu en uygun pozisyonda topu indirmesi.
2) Ferit'i ozel yapan islere, pota alti bitiriciligi ve ribaunt, konsantre edebiliyoruz. O da bugun bu isin fazlasiyla hakkini verdi.

Neticede savunma sertligimiz ayni sekilde devam ederken, hucumda da ilk ceyrege gore biraz farkli sayilabilecek ancak neticede bizi sayiya goturecek varyasyonlarla skoru 45-11'e getirdigimizde 1.0 puanli oyuncularimizdan Fikri oyundan cikti, yerine yeni transferlerimizden Umut girdi. Acikcasi bu mactaki asist istatistiklerimizi merak ediyorum zira oyuncular girip cikarken, bizim oyunumuzda bir an bile dusme olmadi. Neticede ilk yariyi 61-20 gibi garip, inanilmaz, harika bir skorla onde tamamladik.

Macin geri kalani ayni aslinda.

3. ceyrege yine Ismail - Umut - Tristan - Ozgur - Ferit besiyle basladik, pesine Ismail'in yerine Umut girdi. Tristan'in asistleri, Ozgur ile birlikte uc sayilik isabetler, Ismail'in cikmasi Murat'in girmesi, son ceyrege girerken 86-32 yaptik skoru.

Son ceyrekte Matt, Piotr ve Fifi oyuna dahil oldu. Fikri yine oyuna girdi. Degisen hicbir sey yok. Bu sefer de Piotr, Fifi ve Matt skor uretmeye devam ettiler. Biz de farki actikca actik. Maci da 108-43, 65 sayi farkla, galip tamamladik.

Onemli bir nokta, oyun disiplinini hicbir zaman elden birakmadik. Yanlis gormediysem, savunmamizin dustugu iki an vardi ikinci yarida, ikisinde de koc hemen molayi aldi. Ceyreklerde sirasiyla 7-13-12-11 sayi yedik. Sanirim yeterince aciktir.

Gecen sezon da harika savunma yapan bir takimdik fakat bu sene yeni transferlerimizle skor gucumuz o kadar yukseldi ki... Opsiyonumuz cok fazla, her turlu oyunu oynayabiliyoruz. Istedigimiz oyuncu varyasyonuyla (puanlarina dikat ederek tabii) sahaya cikabiliriz, ne savunmada ne hucumda problem yasariz. Mesela Matt ve Tristan yan yana oynasalar ne olur? Ferit ve Piotr yanyana oynasalar ne olur? Daha bircok varyasyon sayabiliriz ancak tek bir sey soyleyebilirim, ben kafamda oynattigimda hepsi harika sonuclar veriyor.

Bu karakterli, arzulu, mucadeleci, Galatasaray ruhuna gercek anlamda sahip aslan yurekli oyuncu grubumuz her seyi basaracak guctetir, her seyi hakketmektedir.

13 Ekim 2011 Perşembe

Zaferler Senin Ruhunda Var!


Cumhurbaşkanlığı Kupası için oynamayalı 16 sene olmuş. Yanılmıyorsam en son 26 sene önce kazanmışız. Ben henüz vitamin konumundayım, duşünün. Annem ile babam evlenme arefesindeler. Öyle bir dönem. Kaptan Turgay Demirel hatta, düşünün.


Bugün sabahtan beri inanılmaz bir heyecan var içimde. Kafamda sürekli maçı oynuyorum. Biz kazanıyoruz. Bir yerlerde hata yapmayayim diyorum, tekrar oynatıyorum ama "Oynat Uğur'cum" modu bu. Yine biz kazanıyoruz. "Ulan bir yerde sıkıntı yok değil mi?" diyorum kendi kendime, tekrar oynatıyorum... I-ıh. Galibiyetten başka bir şey elde etmiyoruz. Maçtan çok kısa süre önce bir arkadaşım ile konuştuğumuzda da söylemiştim. Hatta demiştim ki "Abi Andric hava atışını  alınca içindeki sıkıntı geçer. Bugün yeneriz." Andriç ilk beste değildi ama onun yerine oynayan Furkan hava atışını alınca "Abi inşallah sinemaya gitmekten vazgeçmişsindir, maçı  izliyorsundur. Dediğim oldu. Yeneceğiz dedim, o da olacak!" diyerek maça başladık.


Maçı kafamda oynattım demiştim ya, aslında maç öncesi ne analiz yaptıysam onu oynatmıştım kafamda. Bir coğu gerçek oldu ama ufak tefek tahmin edemediğim olaylar yaşandı. Zaten maçın bu denli başa baş gitmesinin temel sebebi de budur.


Şu dakikada skor buydu, şunlar sayı üretti öne geçtik, vay efendim geriye düştük falan seklinde yazmayacağım. Değinmek istediğim temel bir kaç nokta var.


Olumsuzlardan başlayalım.


1) Çok top kaybı yaptık. 50 dakika maç oynamış olsak bile 27 top kaybı inanılmaz fazla bir rakam. Uzatmalar dahil 15-18 arası olması normaldir. İdeal diyemem zira ideali hiç top kaybetmemektir, bu da mümkün değil.


2) Dönem dönem geri koşamadık. Bildiğiniz geri koşamadık. Öyle böyle değil. Hatta süresini tam hatırlamamakla birlikte, bir ara Emir, Bogdanoviç ve Ömer üçlüsü sayesinde üst üste 3-4 tane hızlı hücum yedik. Temel felsefesi savunma olan bir takıma yakışmaz. Kaldı ki ayakları çabuk olan oyunculara sahip olduğumuz için savunmaya hızlı koşan ve genelde hızlı hücumlarda rakibine hata yaptıran bir ekibiz. Bugün bu senaryoyu da izledik. Ancak geri koşamama durumu 1-2 hücumla sınırlı kalmayınca dikkat çekti. Hatta yanılmıyorsam fark 7 sayıya çıktığı  dönemde Oktay hoca resmen çıldırmış durumdaydı.


3) James Gist acayip problemler yaratti. Adam bildiğiniz rahmetli McRae'ye selam çakıp durdu. Buradaki sıkıntı şu: Atletik uzunlara, hatta oyunculara karşı problem yaşıyoruz. Bunu ASVEL macinda da görmuştük. Bunun yanı sıra 4 numaralı pozisyondaki oyuncularımızın savunma hatalarından veya genel olarak takımdaki yardim savunmasi hatalarından boş şutlar buldu ve soktu. (3 taneydi yanılmıyorsam.) 7/9 ile 18 sayi - 9 ribaunt ile maçı bitirdi. Atletik oyuncular mevzusunu da eksi olarak hanemize yazalım.


4) Bu adamlarda(karşı yaka) "Keşke bizde olsa." dediğim tek isim Emir... Suyun karşısında  oynamasa hayranı olurdum. Karşısında Shipp ve Shumpert varken canımıza okudu resmen. İçeriye öyle bir penetre ediyor ki savunmacısını yok sayıyor resmen. Burada pota altındaki oyuncularımızın onu iyi karşılayamaması da önemli bir etken. Fark etmez, karşılasalar da turnike ile bitirmez de faul çizgisini biraz geçtikten sonra "fade away" ile bitirir. Avrupa'da, hatta tüm Dünya'da, bu tarz 3 numaralar fazla yetişmediği için sadece kıskanarak bakabiliyoruz şimdilik. (Bu arada Emir savunması konusunda Caner'e kocaman bir alkış. Alkışlanacak bir başka durum daha var. Ancak bu olumlu yönlere girecek.)


5) Bogdanovic'i bir dönem durduramadık. Geri koşma problemi ve savunmadaki adam değiştirmelerin neticesinde boş şutlar canımızı yaktı. Kısalarımızın üzerinden antrenman hookları bıraktı. Buralarda yardımlaşma eksiği var.


6) %60 ile serbest atış attık. Lakovic ve Shumpert dışında çizgiye gelen herkes en az bir atış kaçırdı. Normalde önemsemezsiniz belki ama 36 tane serbest atış kullanınca, önemseniyor. Şöyle düşünün, %80 ile atmış olsaydık maçı uzatmaya götürmeden kazanmış olabilirdik.


7) Lakovic ve Songaila savunmada çok eksik kalıyorlar. Songaila iyi niyeti ve oyun zekasıyla bu açığını kapatmaya başlamış gibi göründü. Fiziki durumu biraz daha iyi gittiğinde düzelecektir ancak Lakovic bugün kimi savunduysa rakip oyuncu sayı üretti. Ömer, Ukic vs. Hele Ukic'in farkı 7 sayıya çıkarttığı üçlük ve uzatmada alan savunmasında kaymayı yapamadığı için Bogdanovic'in boş kalması hiç iyiye işaretler değildi. Ukic'in üçlüğüne el dahi kaldırmadı. Öyle düşünün. Bir de savunma bu durumlara yardımda gecikince Lakovic üzerinden epey sayı yedik. Muhtemelen skor üretemediği karşılaşmalarda kenarda olacaktır.


8) Iki defa son topta saçmaladık. İnanılmaz saçmaladık. İlkini verilmeyen faul nedeniyle es geçelim. Ancak ilk uzatma devresinin sonunda Gordon'un yanlış yerde driplingi kesmesi nedeniyle top kaybı yaptık. Burada alınan molanın ardından Tutku ile sahaya dönülmemesinin de etkisi var. Bu maçlık sıkıntıdır deyip, geçelim.


Yaptığımız hataların bir kısmı 13 günde oynanan 7. maç olması, oyuncuların bir kısmının yorgunluğu falan derken kabul edilebilir. Sezona yayılabilecek bir sıkıntımız olduğunu düşünmüyorum ancak dikkat etmemiz gerekiyor. Bu bir gerçek. Yine de genel anlamda kötü oynadığımızı söyleyebildiğim bir maçı kazanmamız mühim.


Bu arada Zaza'yı olumsuz yönler arasında saymadım zira;
a) Takıma yeni katıldı.
b) Sakatlıktan yeni çıktı.


Takima adapte olamaması normal. Fiziki olarak da diri değildi. Muhtemelen Prokom maci ile birlikte iyi performanslar sunmaya başlayacaktır. Olin maçı için beklenti büyük olmamalı.


"Arkadaş bu takım hiç mi iyi oynamadı?" sorularını duyar gibiyim. Var tabii ki. Olumlu yönleri sıralayalım.
1) Maç maç ayrı oyuncuların iyi oynaması sistemimiz içerisinde kabul edilebilir ancak öyle bir noktadayız ki 3-5 dakika bir oyuncumuz öne çıkıyorsa, 3-5 dakika diğeri öne çıkıyor. Ender, Furkan, Shumpert, Andric, Caner, Tutku... Anlatabiliyor muyum? Zaman zaman ribauntlarda Darius Songaila, savunma katkısıyla Gordon. Örnekler arttırılabilir. Takım olmak ayri bir meziyet, iyi bir takim olmak bambaşka. Biz şu anda canlı canlı iyi bir takım olma yolunda ilerleyen oyuncu grubunu izliyoruz. Kolay değil, tarihe tanıklık ediyoruz!


2) Gist de dahil, boyalı alanı perişan ettik. Gist'in ekstra performansına rağmen... 45-35 ribaunt üstünlügü bizde, %53 civarı 2 sayılık yüzdesi bizde. Furkan'ın, Andric'in kaç tane basket faul aldığını hatırlamıyorum. (Hele Furkan'ın Kaya'yı poster edisi... Offf...) Tahmin edilebilir bir üstünlük. Mirsad iyileşse de devam edecek bir üstünlüktür. Dikkatinizi çekerim.


3) Top kaybı yapmadiğımız zamanlarda müthiş bir top paylaşımı. 35 basket, 31 asist! Hadi bu asistlerin 5'i 2/2 atılan serbest atışlar için yazılmış olsun. 35 basket, 26 asist! Bu oran çok önemli, çift guard oynamanın avantajları. Dönem dönem topu öyle hızlı çeviriyoruz ki rakip tamamen çaresiz kalıyor. Bir de Gordon, Ender ve zaman zaman Lakovic'in penetreleri gelince... Devamını biliyorsunuz.


4) Son 4-5 dakika kala fark 7 sayıya çıksa da, o süreçte berbat oynamamıza rağmen, takımın konsantrasyonu bir saniye bile düşmedi. Toparlanıp ayağa kalktık. Önemli.


5) Fark 7 sayı olduktan sonra maç sonuna kadar alan savunması yaptık. Öyle bir alan savunmasıydı ki hayran kaldım. Ön taraftaki 2 kısanın kaymaları, forvet pozisyonunda oynayan Shumpert ve Caner'in harika yer değiştirmeleri, ikili oyunlara ve faul çizgisi üzerindeki uzunun oyun kurmasına izin vermememiz... Muazzam. Ayakları hızlı olan oyuncuların katkıları. Takım birbirine alıştıkça daha iyi olacaktır ve bize bu maç gibi daha nice maçlar kazandıracaktır. Büyük bir artı olarak yazalım.


6) Shumpert'e ayrı bir bölüm. Harika oynadı. Efes'te oynarken hiç sevmezdim. Az küfür etmedim Ergin Ataman'a Shumpert yüzünden.  Hatta 2010'da Efes'in şampiyonluğu kaybetmesinin temel nedeni olarak görürdüm kendisini. Arkadaş adam öyle bir oynuyor ki... Saygı duyuyorum... 7/12 isabet oranıyla 22 sayı - 4 asist yaptı. Alan savunmasında göstermiş olduğu müthiş performans önemli. Gist'in hücumda 2-3 kez aklını aldı. Zaten bu 4 asistin bir kısmı o sayede geldi. Uzundan uzuna pası penetre sonrası harika yapıyor. Eli ısındığında durdurabilene aşk olsun.  Yalnız Cevher'i yavaş yavaş Shumpert rolüne soyundurmak gerekiyor. Ayrı bir konu başlığı. Sonra gireriz. 


7) Bir ayrı bölüm de Furkan Aldemir'e...  Hücumda fazla top kaybı yaptı bugün. Canı sağolsun ancak henüz 20 yaşında bu seviyede sadece 17 dakikada boyalı alanda dikkat çekebilmek önemli bir meziyet olsa gerek.  Bu çocuğu nasıl elimizde tutabiliriz bilmiyorum. Sezon içerisinde çok daha iyi parlayacaktır. Sezonun açık ara en iyi transferi.


8) Andric. Bu adam bize yürekten bağlı. Saha içerisinde bunu öyle net gösteriyor ki... Maç boyunca pek ortalarda gözükmedi. Ancak 4. periyotun son 5 dakikasından itibaren savunmada ve hücumda göstermiş olduğu performans önemli. O sahadayken alan savunmasını yapmak  kadar güvenli ki. Bir tek Emir'in penetrelerinde zamanlama hataları yaptı ve kolay sayılar yedik. Ara sıra olur böyle dönemler. Normalde bu tarz hatalar pek yapmaz. Iyi bir Euroleague uzunu olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Special thanks to Coach Mahmuti and Tutku! 8/10 isabet oranı, 22 sayi 7 ribaunt. Ayrı bir not, bu sene ribaunt sıkıntısını az da olsa çözmüş, ayrıca post-up ve şutu hücum silahlarını arasına katmış. Aklımızda bulunsun.


9) Kaptan Tutku. Ne desem bilmiyorum. Ne ara 8 asist yaptı onu da anlamıyorum. Maç başlarında o da epey sıkıntılı oynadı ancak 2. uzatmada maçı bize getirdi. Kritik bir üçlük soktu. Sonra hücumu öyle bir organize etti ki, alan savunmasının da yardımıyla 8 sayıya çıkardık farkı. Kelimeler yetmiyor izledikçe gözlerimin pası siliniyor.


10) Ender'e de ayrı bir bölüm. Maçın sonunda yaptığı hata hariç iyi oynadı. Özellikle maç başında hücumlarımızı sürükledi ve çaktırmadan 18 sayı 7 asist üretti. Bize geldikten sonraki oyunu aklımı başımdan alıyor. Efes'te ve milli takımda izlediğimiz Ender bu değildi. Nazar değmesin.


Biraz da genel olarak bakalım. Iki takımda hücumda çok bariz hatalar yaptılar. 50 dakikada 97 sayı yememize rağmen (40 dakika sonunda 78 sayı yemiştik.) savunmamız maçı kazandırdı. Farkı 10 sayıya çıkarmışken rakibi maçın içine sokmak, zaman zaman savunmada aksamak, farkı 8'e çıkardıktan sonra bir ara konsantrasyonun kaybolması ve Ender'in bir pas hatası sonrası onları umutlandırmak gibi ufak detayların bir maçlık gerçekleştiğini, zaman içerisinde mükemmele yaklaşacağımızı söylemek yanlış olmaz.


Sonuçta 13 günde 7. maç, 7. galibiyet. Euroleague bileti, Türkiye Kupası'nda son 8 takım arasına kalmak ve Cumhurbaşkanlığı Kupası. 3 senelik bir plandan bahsetmiştik, ona sadık kalıyoruz demiştik ya, takım Hakan Üstunberk'i de, Oktay Mahmuti'yi de yanılttı. Basamakları teker teker değil, üçer beşer çıkıyoruz. Hedefler büyüdü, kadro kalitemiz bu hedefleri gerçekleştirebilmek için yeterli. Bu gece kupanın keyfini çıkartalım. Yarından itibaren Olin maçını düsünürüz.


Tarihe tanıklık ediyoruz. Yenilmez Armada yeniden doğuyor. Bu dönemde yasadığımız için çok şanslıyız.


Zaferler senin ruhunda var!

10 Ekim 2011 Pazartesi

Beklenen Maç 2. Hafta



Engelsiz Aslanlar'ımızın Türkiye Tekerlekli Sandalye Basketbol Süper Lig'indeki fikstürü belli oldu. Buna göre takımımız sezona Antalya Büyükşehir Belediyesi deplasmanı ile başlayacak. Süper Lig'de bir klasik haline gelen Galatasaray - Beşiktaş derbisi ise ligin ikinci haftasında oynanacak.


Bu sezon Süper Lig'de yer alacak takımlar:
1. Galatasaray
2. Antalya Büyükşehir Belediye
3. Beşiktaş
4. Engelli Yıldızlar
5. İzmir Büyükşehir Belediye
6. Karagücü
7. Kardemir Karabükspor
8. KKTC Turkcell
9. Şanlıurfa Engelliler
10. Yalova Engelliler


Geçtiğimiz sezon Süper Lig'de yer alan Adana Engelliler ve Saran Anadolu takımları 1. Lig'e düşerken, yerlerini 1. Lig'in şampiyonu Antalya B.Ş.B. ve ikincisi Karagücü takımları aldı.


Çift devreli lig usulüne göre oynanacak karşılaşmalar sonucunda geçen sezon olduğu gibi ilk dört takımın play-off müsabakaları oynayıp oynamayacağı konusunda henüz bir fikrimiz yok. En azından federasyonun geçen sezonki gibi sene ortasında böyle bir karar almaması hem federasyon planlaması açısından, hem de takımların lige konsantrasyonu ve kendi sezonluk planlamaları açısından oldukça büyük bir önem arz etmekte. Detaylı bilgilere ulaşınca buradan iletiriz.


Galatasaray'ımızın ilk devre fikstürü şu şekilde:


1. Hafta - Antalya B.Ş.B. (D)
2. Hafta - Beşiktaş
3. Hafta - Şanlıurfa Engelliler
4. Hafta - Engelli Yıldızlar (D)
5. Hafta - Kardemir Karabük
6. Hafta - İzmir B.Ş.B. (D)
7. Hafta - Karagücü
8. Hafta - Yalova Engelliler (D)
9. Hafta - KKTC Turkcell


Bu sezon kadromuzda bir takım değişiklikler oldu. Yabancı oyuncularımız Mazzi ve Petr Tucek ile yollarımız ayrılırken, yerlerine Avustralyalı oyuncu Tristan Knowles ve Polonya milli takımında oyuncu-koç görevini yürüten Piotr Luszynski geldi.


Türk oyuncularımızda ise Ramazan Kahriman ve Volkan Aydeniz 1. Lig takımlarından Bornova Barışgücü ile anlaşırken, Ömer Gürkan ise İspanya'ya gitti. Şu an için yerli oyuncu anlamında yaptığımız tek katkı ise geçen sezonu ayrı geçirdiğimiz, eski ve efsane oyuncularımızdan Ferit Gümüş oldu.


Kadro yapısı ile detaylı yazıyı Kitakyushu Kupası  (Kıtalararası Kupa) için hazırlayacağım yazıda bulabilirsiniz.


Son olarak Süper Lig'in genel fikstürü: (Not: Tarihler belli olunca güncellenecektir.)



6 Ekim 2011 Perşembe

Süperstarlığa Giden Yol: Tristan Knowles



Avustralya'nın en önemli spor figürlerinden bir tanesi... 1983 doğumlu, henüz daha çocukken hayatın zorluklarıyla karşılaşmış, çok önemli bir hastalık atlatmış bir isim...

Savaşmayı hayatının felsefesi haline getirdiğini söylemek yanlış olmaz. Nasıl başarılı olacağını, en önemlisi nasıl mutlu olabileceğini çok iyi bilen bir karaktere sahip.

Kendi ülkesinde kazanmadığı ödül kalmayan, milli takımıyla sayısız başarılar kazanan bir sporcu aynı zamanda.

Avrupa'da ve dünya bazında kulüp başarısı fazla olmayan, belki de bunu başarabileceği en önemli yer olan Galatasaray'ımıza imza atmış yeni Engelsiz Aslan'ımız: Tristan Knowles.

Aslında bu bölümde biyografisini anlatmayı düşünüyordum ancak o kadar detaylı bir söyleşi oldu ki sizler okurken Tristan'ın hayatına yavaş yavaş tanıklık etmiş olacaksınız.

Lafı fazla uzatmadan Tristan ile yapmış olduğum söyleşiye geçeyim.






Öncelikle bize kendinden bahseder misin? Tristan Knowles kimdir?


25 Nisan 1983 yılında Wodonga, Victoria, Avustralya'da dünyaya geldim. Çocukken sporu çok severdim. Favori sporum Avustralya Futbolu'ydu. Bana 9 yaşında kemik kanseri teşhisi kondu. Sol bacağımı diz üstünden kestiler ve kemoterapi tedavisi gördüm. Bedensel engellilerin yaptığı bir çok sporu denedim fakat tekerlekli sandalye basketbolunu ilk kez 15 yaşında denedim ve sonrasında bu oyuna aşık oldum.

Şu an ise tekerlekli sandalye basketbolu benim tutkum, işim, yaşamım, hayallerim... Kısacası, her şeyim.

Bildiğim kadarıyla kanser hastalığı geçirdin ve malesef bu nedenle sözde 'engel'ine sahip oldun. Ne zaman gerçekleşti? Kaş yaşındaydın ve nasıl üstesinden geldin?


Evet, kemik kanseri teşhisi ben 9 yaşındayken konuldu. Yaşamımı kurtarmak istiyorsam, sol bacağımı diz üstünden kesmeleri ve kemoterapi tedavisi görmem gerektiğini söylediler. Ameliyatım 1 Mart 1993 tarihinde gerçekleşti. Kanseri yendim ve hastalık belirtilerinin kaybolması 2 seneyi aldı fakat malesef nüksetti. Akciğerimde daha fazla kanser hücresine rastladılar. Ailemle birlikte mahvolduk. Tümörü aldılar ve daha fazla kemoterapi gördüm.

Kanserin üstesinden gelmek hem benim hem de ailem için çok zor oldu. En büyük mücadele öleceğini bile bile pozitif kalmaya çalışmak. Ailem ve doktorum harikaydılar. Hiçbir zaman bırakmayacaktım, hiçbir zaman...

Sonra tek ayaklı olduğum gerçeğinin üstesinden gelmek zorundaydım. Uzun bir süreçti. Yeni 'ben'e alışmak yıllarımı aldı. Ben olma güvenimi kazanmamı ve enelimi utandırmamı sağlayan tekerlekli sandalye basketboluyla tanışana kadar bunu beceremedim. Bu spora başladıktan sonra arkama bakmadım bile. Engelim, iki bacaklıyken başaramayacağım birçok şeyi kazanmamı sağladı. Benim kişiliğimi şekillendirdi, bir çok hayati ders verdi ve nasıl mutlu olunabileceğini öğretti.

Senin ile ilgili yaptığım araştırmalar esnasında üniversite mezunu olduğunu öğrendim. Hangi üniversite ve bölümde okudun? Mesleğin ile ilgili bir alanda çalıştın mı?


Avustralya'da Wollongong Üniversitesi'nde Finansal Planlama bölümünden mezun oldum. Avrupa'da tekerlekli sandalye basketbolu oynamadan önce finansal planlamacı olarak çalıştım. Diğer aşkım hisse senedi piyasası yatırımlarıyla alanımla ilgili güncel bilgiler alıyorum. Evden hisse senedi alıyorum ve diğer şirketler ve ekonomiler ile ilgili gelişmeleri takip etmeye bayılıyorum.

Biraz basketbol konuşalım. Basketbol oynamaya nasıl karar verdin ve ne zaman başladın?


Tekerlekli sandalye basketboluna 15 yaşında başladım. Bacağımı kaybetmeden önce Avustralya Futbolu'nu seviyordum çünkü Avustralya Futbolu takım oyunudur, agresiftir, hızlıdır ve kabiliyet gerektirir. Bacağımı kaybettikten sonra onunla kıyaslayabileceğim bir spor bulamadım. Tekerlekli sandalye basketbolunun varlığından haberim yoktu. Yüzme gibi, atletizm gibi bireysel sporları denedim ancak bunları Avustralya Futbolunu sevdiği kadar sevemedim. O dönemler yaşadığım şehir olan Canberra'da yerel bir takım ile iletişime geçtiğim için çok şanslıyım. Tekerlekli sandalye basketbolunu denedim ve ilk anda aşık oldum. Gerisi geçmiş... :)



NSW 20 yaş altı takımının kaptanlığını yaptın ve üst üste dört şampiyonluk kazandınız. Bana biraz o dönemden bahseder misin?


Evet, NSW 20 yaş altı kategorisinde benim temsil etmiş olduğum eyalet. TS basketboluna ilk başladığım anlardan itibaren basamakları hızlıca çıktım ve 16 yaşındayken eyalet takımının kaptanlığına getirildim. Çok iyi bir takımımız vardı. Birbiri için çalışmayı seven bir takımdık ve bu yüzden dört sene üst üste Avustralya şampiyonu olduk. Bu kariyerimin başındayken oldukça özel bir zaman dilimi oldu çünkü bu benim yarışmacı ruhumu tetikledi ve Avustralya için oynama hayalini oluşturdu.

Şimdi, Wollongong Roller Hawks... Uzun süredir bu takımda oynuyorsun. Roller Hawks'ın bir parçası olmak nasıl bir duygu?


Roller Hawks benim için çok özeldir. Avustralya'da oynadığım tek kulüp. Ulusal Tekerlekli Sandalye Basketbol Ligi kariyerime henüz 17 yaşında bu takımda başladım ve 11 sezondur devam ediyorum. Bu süreç içerisinde 2 kere şampiyon olduk ve son altı yıldır da takımın kaptanlığını yapıyorum. Birbirine çok yakın olan bir takımız. Saha içinde iyi arkadaşlarız fakat saha dışında 'harika' arkadaşlarız. Takım arkadaşlarınla birbirine yakın olmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu sayede onları anlıyorsunuz, hayallerinin, korkularının ve amaçlarının neler olduğunu anlıyorsunuz. Tek vücut olabilmek için bu çok önemli.

Roller Hawks'da hem bireysel hem de takım başarıları kazandın. Normal sezon MVP'liği, ligin en skorer oyuncusu ödülü, yılın en iyi beşine seçilme ve nihayetinde 2003 yılında gelen şampiyonluk... Bu sezon, 8 yıl aradan sonra, Galatasaray'ın eski oyuncusu Justin Eveson'ın oynadığı son beş yılın şampiyonu Perth Wheelcats'i devirerek şampiyon oldunuz. Sen yine ligin en skorer oyuncusu oldun ve finallerde MVP seçildin. İstatistiklerin harikaydı! Perth Wheelcats gibi bir hanedanlığı devirmek ne kadar zor oldu? Sorular, sorular... NWBL sezonun kısa bir özeti?


Perth harika bir takım. Son beş senedir tekerlekli sandalye basketbolunun en önemli simgesi haline geldiler ki bu süreçte kazanmış oldukları şampiyonluklar bunun kanıtı. Bir çok ateşleyici güçleri var. Örnek vermek gerekirse, Justin Eveson, Brad Ness, Shaun Norris, Michael Hartnett ve bir oyuncu ile maça başlıyorlar. Bu dört isim Avustralya milli takımı ile de ilk beş çıkıyor! Dolayısıyla Avustralya milli takımına karşı oynuyor gibi oluyorsunuz.

Biz, Roller Hawks, onları yenmek için senelerdir uğraşıyorduk fakat olmuyordu. Bu sene böyle olmadı! Kazanmak için, dominasyonları durdurmak için oldukça açtık! Lig şampiyonluğunu kazanmak harika! Perth gibi harika bir takım karşısında bu şampiyonluk kazanılınca daha da mükemmel oluyor!

Sıra geldi ulusal takıma, Rollers! (Avustralya ulusal takmının lakabıdır.) Bildiğim kadarıyla 2001 yılından bu yana ulusal takımın bir parçasısın. 2004 yılında Paralimpik Oyunları'nda gümüş, 2006 yılında da Dünya Şampiyonası'nda bronz madalya kazandıktan sonra 2008 Paralimpik Oyunları ve 2010 Dünya Şampiyonası'nda şampiyonluğa ulaştınız. Ness, Eveson, Norris gibi harika oyunculardan kurulu mükemmel bir kadronuz var. Ulusal takımlar mücadelelerinin en üst seviyesinde başarılı olmak nasıl bir duygu? Rollers'ın yıldızlarından birisin ve bazı gençlerin kahramanı olduğunu düşünüyorum.


Rollers'ın bir parçası olmak spordaki en büyük hazzım. Ortak hedefi en iyi olmak olan oldukça eşsiz ve özel oyunculardan ve teknik ekipten oluşan bir grubuz. Bunu başarabilmek için herkesten çok fedakarlık yapmaya ve daha sıkı çalışmaya hazırız. Tecrübe ve gençliğin harika bir karışımına sahibiz. Programımız geleceğin yıldızlarını yetiştirmeye çok önem veriyor, bu da başarılı olmamızdaki nedenlerden bir tanesi. Alttan sürekli gelen yetenekli gençler var ve onlar Roller olmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorlar. Roller olmak kazanılan bir şeydir, size verilmez. Sanırım bu bizi diğer takımlardan ayıran en önemli nokta. Hep ufak ekstra şeyleri de yapmak isteyen bir tavrımız var ve bu gümüş madalya ve altın madalya arasındaki ayrımı yapabiliyor. En üst seviyede aradaki farklar çok ufak ve büyük bir turnuvaya giderken kuvvetlendirmemiz gereken en ufak noktayı atlamadan hazırlanmamız gerekiyor.

Avustralya dışındaki kariyerin hakkında pek bilgim olduğunu söyleyemem. Geçen sene İspanya'da oynadığını biliyorum, hepsi bu. Avustralya dışındaki kariyerinden bahseder misin? Hangi takımlarda oynadın? Hangi bireysel ve takım başarılarını elde ettin?


2005-2007 yılları arasında İtalya'da Santo Stefano'da ve 2008-2011 yılları arasında da İspanya'da Valladolid'de oynadım.

- 2005/06 sezonu İtalya ligi en skorer oyuncusu
- 2006/07 sezonunda İtalya liginde sayı ortalaması en iyi olan oyuncu
- 2005/06 sezonunda Willi Brinkmann kupası (Avrupa'daki en önemli 3. kupa)
- 2010/11 sezonunda İspanya ligi sayı krallığı
- 2010/11 sezonunda İspanya ligi şampyonluğu
- 2010/11 sezonunda İspanya ligi MVP'si
- 2010/11 sezonunda Şampiyonlar Ligi dördüncülüğü
- 2010/11 sezonunda Şampiyonlar Ligi en iyi beşi

gibi bireysel ve takım başarılarım mevcut.


(Resimdekiler: Matt Scott, Piotr Luszynski, Mateusz Filipski Tristan Knowles)


Sanırım Galatasaray taraftarının merakla beklediği bölüme geldik! İlk soru: Galatasarayla ilk ne zaman karşılaştın?


2006/07 sezonunda Santo Stefano için oynarken Andre Vergauwen Kupası'nda karşılaşmıştım. Kulübün profesyonelliğinden oldukça etkilenmiştim ve bir gün Galatasaray için oynamak istediğimi biliyordum.

Buraya gelmeden önce Galatasaray hakkında ne biliyordun?


Galatasaray hakkında birçok şey biliyordum. Öncelikle bu spordaki statülerinden dolayı yüksek profilleri ve iki Avustralyalının daha önce burada oynaması var. Galatasaray bu spor dalında Avrupa'da oldukça önemli bir isim ve böylesine harika bir takımın ve spor kulübünün parçası olmak beni heyecanlandırıyor.

Bildiğin gibi 3 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu, 2 Kitakyushu Kupası (Kıtalararası Kupa) şampiyonluğu ve 5 sene üst üste Türkiye Süper Lig şampiyonluğumuz bulunmakta. Geçmişinde önemli başarılar bulunan bir kulübe geldin. Neler hissediyorsun?


Bu takımın üyesi olduğum için onur duyuyorum. Galatasaray tekerlekli sandalye basktbolunda lider ve burada bulunduğun için kendimi kısmetli ve şanslı hissediyorum. Kendimi burada oldukça rahat, evimde gibi hissediyorum. İnsanlar çok iyi, kulüpteki herkes beni hoş karşıladı ve benim oyuncu olarak gelişimimi sürdürebilmek için mükemmel bir yere geldiğimi düşünüyorum. Takımımın bu spordaki dominasyonunu sürdürebilmesi için yardımcı olmak istiyorum.

Tekerlekli sandalye basketbol takımımıza gelen üçüncü Avustralyalı oyuncusun. Daha önce Troy Sachs ve Justin Eveson Galatasaray'da oynamışlardı. Bizimle anlaşmadan önce onlarla konuştun mu? Sachs ve Eveson'ı oyuncu olarak nasıl tanımlarsın?


Evet, imzalamadan önce daha evvel burada oynadığı için Justin ile konuştum.

Troy Sachs'ın 15 sene önce oyunuda devrim yaptığını düşünüyorum. Hız, çeviklik ve kondisyon gibi özellikleri oyuna kattı. Justin 4-5 senedir birçok oyuncunun ulaşmaya çalıştığı seviyede önemli bir oyuncu. İkisi de yarışmacı ruha sahip oyuncular ve onlardan bir şeyler öğrenebilme lüksüne sahip olduğum için çok şanslıyım. Basketbol oynamaya başladığımdan beri bu iki efsane ile idman yapıyorum ve aynı sahayı paylaşıyorum ki bu bana birçok açıdan faydalı oldu.

Diğer iki Avustralyalı, Harry Kewell ve Lucas Neill. Yorumun var mı?


Evet, haha. :) Aileme ve arkadaşlarıma Galatasaray'da oynayacağımı söylediğim zaman hepsi Harry Kewell'dan bahsetti.

Özgür, Filipski, Matt ve Luzsynski gibi tekerlekli sandalye basketbolunun önemli isimleri ile bir arada oynayacaksın, ilginç ve harika olmalı! Ne düşünüyorsun?


Evet, onlarla oynayacak olmak heyecan verici. Sahada süperstar oyuncularla birlikte olacağım. Bütün bu isimler, İsmail ve Fikri de dahil (Dünya üzerindeki en iyi 1.0 puanlı oyunculardan ikisi!), dünya üzerindeki en iyi oyunculardan bazıları ve oldukça saygıdeğerler. Kullanabileceğimiz bir sürü opsiyonumuz ve silahımız var. Onlarla oynamak için sabırsızlanıyorum!

Bir sonraki hedefimiz Kitakyushu Kupası! (Kıtalararası kupa.) Avustralyadaki rakibin Perth Wheelcats ile burada karşılaşacağız. Turnuvadan beklentilerin nelerdir?


Dünya şampiyonu olabilmek için mücadele edeceğiz ve sert bir turnuva olmasını bekliyorum. Takımdaki herkes Japonya'ya gitmek, orada oynamak ve birlikte sezona başlamak için oldukça istekli ve arzulu. Dışarıda bu turnuvayı kazanmak sezona harika bir başlangıç yapmak demek fakat bizi durdurmaya çalışacak takımlar var. Onları yenmek için hazırız. :)

IWBF Şampiyonlar Ligi finalleri 2012 senesinde Galatasaray tarafından İstanbul'da organize edilecek ve kendi taraftarımızın önünde oynayacağız. Büyük ihtimalle maçlarımız 12.500 kişi kapasiteli Abdi İpekçi Arena'da oynanacak. Taraftarımızın Abdi İpekçi Arena'yı dolduracağına eminim! Harika olmalı! Sen nasıl hissediyorsun?


Bu en heyecan verici haber. Geçen sezon iki Alman kasabasında Galatasaray'a karşı iki maç yaptığımızı hatırlıyorum ve aklımda kalan tek şey salonda oldukça fazla Galatasaray taraftarının takımlarını zıplayarak, alkışlayarak, bağırarak ve şarkılar söyleyerek desteklemesi oldu. Şampiyonlar Ligi finalini 12.500 tutkulu Galatasaray taraftarı önünde oynayacağımızı hayal etmek heyecan verici! Bu bana sıkı çalışmak ve en iyi durumda olup Galatasaray'ın şampiyonluğunu korumak için büyük motivasyon oluyor.

Bana biraz da basketbol karakterinden söz eder misin? Tristan Knowles'u sahada nasıl bir oyuncu olarak tanımlarsın? En iyi ve en kötü yaptığın işler neler? Oyununu geliştirmek için çalışmaya devam ediyor musun? (Ben senin triple double makinası ve harika bir skorer olduğunu biliyorum. Sahanın iki yönünde de işini çok iyi yapıyorsun. :) Fakat Galatasaray taraftarları bu kısmı senin sözlerinle okumalı.)


Öncelikle iltifatların için teşekkür ederim. Beni ne tanımlar? Kazanmak isterim, sürekli kazanmak isterim ve kaybetmekten nefret ederim. Takımımın kazanmasını sağlamak için çalışırım, çalışım, çalışırım. Takım arkadaşlarımdan her şeyi öğrenmeye çalışırım. Dış atışlarım için çok çalışıyorum. Skor üretebilmek için değil, rakip defans beni arka alanda savunsun ve bu da takımım için skor opsiyonları yaratsın istiyorum.

Buna rağmen basketbol ile ilgili en önemli inancım savunmadır, harika savunma yapmalısınız çünkü iyi şut atamayacağınız, skor üretemeyeceğiniz günler de olacaktır. İşte o maçlarda defansınız rakibinizi durdurabilecek kadar iyi olmalı.

Zayıf noktamın kuvvetim olduğunu düşünüyorum. Kendimden çok şey bekliyorum, sınırları zorluyorum ve eğer bir hata veya yanlış yaparsam kendimi zorluyorum. Fakat bu başarılı olma arzusunun aynı zamanda sahip olduklarımı elde etmemi sağladığını düşünüyorum.

Taraftarla aran nasıldır? Biliyorsun, taraftarımız harikadır. Sürekli takımımızı alkışlarla ve şarkılarla desteklerler.


Taraftarlar önünde oynamaktan dolayı heyecanlanıyorum. Oldukça tutkulu ve destekçiler. Bu enerjinin bizi daha üst seviyeye çıkaracağını, yorulduğumuz zaman veya işler yolunda gitmediğinde ekstra güç sağlayacağını düşünüyorum.

Son olarak, Galatasaray haricinde Türk tekerlekli sandalye basketbolu hakkında ne düşünüyorsun? Oldukça iyi bir gelişim gösterdiğimizi düşünüyorum ve önümüzdeki sene paralimpik oyunlarında mücadele edeceğiz.


Evet, Türkiye önümüzdeki sezon Londra'da Paralimpik Oyunları'nda yarışacak. Türkiye'nin en hızlı gelişen ülkelerden biri olduğunu düşünüyorum. Geçen sene Dünya Şampiyonası'nda yenerken oldukça zorlanmıştık. Oldukça dengeli, sahanın her noktasında her kalifikasyonda skor üretebilecek oyuncuları var. Türkiye bir çok takımın başını ağrıtacaktır ve eğer potansiyellerini ortaya koyarlarsa madalya alma şansları var.

Teşekkürler Tristan.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Türkiye Kupası'nda İlk Rakip Antalya


Türkiye Kupası maratonumuz yarın başlıyor. Bu yolun sonu kupa olsun!


Türkiye Basketbol Liginde yer alan 16 takımın katılacağı ve 4 ayrı şehir de yer alacak gruplarda tek devreli lig usülüne göre oynanacak karşılaşmalarda takımımız Samsun'da Antalya Büyük Şehir Belediye, Banvit Kırmızı ve Erdemir ile mücadele edecek. İlk macimizi Antalya Büyük Şehir Belediye ile yarin saat 18.00'da yapacağız.


Peki Antalya Büyük Şehir Belediye nasıl bir takim?
2006-2007 sezonu sonunda Türkiye Basketbol Ligi'ne yükselen Antalya ekibi, ligde bulundugu dört sezonun üçünde play-off yapmayı başarmasıyla dikkat çekmesine rağmen aynı basarıyı Türkiye Kupası'nda gösteremiyor. Son iki sezondur eleme gruplarinda galibiyeti olmayan Antalya BSB, çeyrek finale yükselebildiği tek turnuva olan 2008-2009 Teknosa Türkiye Kupasi'nda bu turda Galatasaray'imiza 92-83 yenilerek elendi. (O sezon takımımız yarı finalde Erdemir'e elenmişti.)


Geçen sezona Ahmet Kandemir yönetiminde başladılar. Muratcan Güler, Polat Kocaoğlu ve Barış Hersek dışında istikrarlı katkı alabilecekleri Türk oyuncuları bulunmadan Amerikali oyunculari Dewan Downey, Patrick Christopher ve J.P. Prince ile ilk yedi maçın altısını kazanarak kendilerini birden ligin ikinci sırasında buldular. Sezon ortasına geldikçe performansı düşen Antalya BSB'de ilk önce beklenilen katkıyı veremeyen Wayne Chism ile yollar ayrildi. 11. hafta sonunda 8 galibiyetleri, 3 mağlubiyetleri bulunurken üst üste 6 maçta yenilmeleri takımda bir takım dengeleri bozdu.


Alınan seri mağlubiyetlerin ardından ilk olarak Devan Downey ile 16. hafta sonra yollar ayrildi. Daha sonra takımı kendine getirecek iki isim, Brad Buckman ve Gerod Henderson, takima katıldılar. Yeni katılan yabancılari sayesinde daha dengeli bir performans gostermelerine rağmen Türk kadrosundaki yetersizlik nedeniyle kalan 13 haftada ancak 6 galibiyet - 7 mağlubiyetlik performans sergilediler. Ancak son haftada bizi mağlup ederek play-off'a kalmayı başardılar. Bu sırada 25. hafta civarı koclari Ahmet Kandemir'i bir bahis mevzusu yuzunden kaybettiler. Play-off'ta ise Fenerbahçe Ülker'e zor anlar yaşatsalar da galibiyet almayı başaramadılar ve elendiler.


Bu sezona kısıtlı bütçeyle giren Antalya BSB, öncelikle Alpella ve Fenerbahçe Ülker'de yardımcı antrenörlük görevini yapmış Serdar Apaydın ile anlaştı. Daha sonra Bora Hun Paçun, Melih Mahmutoğlu, Gökper Gen gibi genç Türk oyuncuların yanına, kendileri gibi genç Fisher, Jelovac, Deangelo Casto gibi isimleri ekleyip, takıma ağabeylik yapmaları için Rasim Başak, Nedim Yücel ve Kedrick Brown'u aldılar.


Hazırlık maçlarında izleyebildiğim kadarıyla tempolu oynamaya çalışan, kadronun genç olmasının doğal getirisi mücadele gücü yüksek, günlerinde oldukları zaman her takıma ters gelebilecek bir yapıya sahipler. Bunun en önemli göstergesi Antalya Rixos Cup finalinde F. Ulker'i mağlup etmiş olmalari... Aynı turnuvada Mehmet Okur takviyeli Türk Telekom'u ve Euroleague ön elemesindeki ilk rakibimiz PAOK'u devirdiklerini de belirtelim.


Şuta dayalı bir oyun sistemleri var. Pota altında bizimle mücadele edebilecek güçte değiller. Guardlari Fisher açık saha basketbolunu müthiş oynadığından mümkün mertebe dengesiz yakalanmamamız gerekecek. Bunun dışında topa ve ona baskı yapmamız kendisinin kontrolden çıkmasını sağlar ki bu sayede oyunun kontrolünü rahatlıkla elimizde tutabiliriz. Boş bırakmamalıyız. Melih gibi, Rasim gibi günlerinde olduğunda çatır çatır sut sokabilecek isimleri var. Bunun yanında Caner Öner dışında savunması iyi diyebilecegimiz bir isme sahip değiller ki Caner de uzun süredir iyi performans sergileyemeyen, mental problemleri olan bir oyuncu.


Kısacası normal sartlarda Antalya'yı rahat geçmemiz gerekiyor. Onları havaya sokup, maçı kazanabileceklerine dair inancı bir an olsun vermememiz lazım. Yoksa bir sürpriz de bize yapabilirler.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Engelsiz Aslanlar Sampiyonlar Ligi 2012 Finalleri'nin Ev Sahibi!

Son dört sezonda üç kez şampiyon olduğumuz, bu sezon yaptığımız transferlerle yine favori olarak başlayacağımız IWBF-Europe Şampiyonlar Ligi 2012 Finalleri Galatasaray'ımızın ev sahipliğinde İstanbul'da gerçekleşecek. Maçlar Abdi İpekçi Spor Salonunda oynanacak.


Daha evvel genç ve A milli takımlar seviyesinde Avrupa Şampiyonası'na ev sahipliği yapan Türkiye, geride bıraktığımız sezonda Beşiktaş ile Andre Vergauwen Kupasi'na ev sahipliği yapmıştı ve ev sahipliği yaptığı turnuvayı kazanan Beşiktaş, tekerlekli sandalye basketbolda ülkemize bir Avrupa Kupası kazandırmıştı.

Hafta İçi Spor Ekranı (27-28-29 Eylül)

FUTBOL
27 EYLÜL SALI
13:30 Seoul-Al İttihad / Eurosport 2
19:00 Cska Moskova-İnter / Star TV
21:45 Bayern Münih-Manchester City / Euro Futbol
21:45 Trabzonspor-Lille / Star TV
28 EYLÜL ÇARŞAMBA
15:30 Akhisar Belediye-Sakaryaspor / Trt Spor
17:45 Zobahan-Suwon Samsung / Eurosport 2
18:30 Elazığspor-Çaykur Rizespor / Trt Spor
19:00 Zenith St. Petersburg-Porto / Euro Futbol
20:30 Göztepe-Güngörenspor / Trt Spor
20:30 Gaziantep Büyük Şehir Belediye-Boluspor / Trt 6
21:45 Valencia-Chelsea / Euro Futbol
29 EYLÜL PERŞEMBE
15:30 Tavşanlı Linyitspor-Kartalspor / Trt Spor
18:30 Kayseri Erciyesspor-Denizlispor / Trt Spor
20:00 Rennes-Atletico Madrid / Euro Futbol
20:30 Adanaspor-Giresunspor / Trt Spor
22:05 Stoke City-Beşiktaş / Star TV
22:05 Maccabi Tel Aviv-Dinamo Kiev / Euro Futbol
VOLEYBOL
27 EYLÜL SALI
18:30 (Kadınlar) Türkiye-İspanya / Ntv Spor
21:30 (Kadınlar) Hollanda-Azerbaycan / Ntv Spor

25 Eylül 2011 Pazar

Beşiktaş İle Oynanan Hazırlık Maçından Görüntüler

Yeni sezon hazırlıklarını sürdüren kadın basketbol takımımız, Florya'da ezeli rakibi Beşiktaş'ı konuk etti. Son periyotta ki müthiş seriyle maçı takımımız, 70-51 kazandı.

Karşılaşma seyirciye kapalı olarak oynandı. O yüzden oyuncularımızın performansı hakkında pek bir şey diyemeyiz.


24 Eylül 2011 Cumartesi

Euroleague'e Hazırlıklar Devam Ediyor(Maçtan Görüntüler ve Röportajlar)

Erkek basketbol takımımız, yeni sezon hazırlıkları kapsamında Ayhan Şahenk Spor Salonunda Banvit ile karşılaştı. Karşılaşmayı takımımız, 12 saniye kala bulduğu basket ile 79-78 kazandı.
Banvit karşısında karşılaşmaya takımımız; Jaka Lakoviç, Jamon Lucas, Preston Shumpert, Darius Songaila ve Furkan Aldemir ilk 5'i ile başlamış.  Oktay Mahmuti'nin daha önce verdiği röportajlarda olduğu gibi maça iki guardlı sistemle başlamışız ve maç boyu da parkede 2 guard özellikli oyuncu yer almış. (Lakoviç-Jamon & Ender-Tutku & Lakoviç-Tutku) Maça hem savunmada hemde hücumda iyi başlayamadık ve Banvit, ilk periyotta çift haneli farka ulaşmış. Periyotun bitimine 3 buçuk dakika kala Mahmuti'nin moladan sonra yakaladığımız 7-0 seri ile tekrar Banvit'i yakalamışız. Maç boyu Banvit önde olmasına rağmen sürekli bir adım geriden takibimizi sürdürüp son 12 saniye Jamon Lucas-Luksa Andriç iş birliğiyle bulduğumuz sayıyla öne geçip maçı 79-78 kazanmışız. Sadece maçın başında fark çift hanelerde idi. Maç boyu arada 1-2 basket fark vardı. Bilindiği gibi maç seyirciye kapalı olarak oynandı ve doğal olarak maçı izleyemedik. İzleyen arkadaşlara göre Oktay Mahmuti maçta, yaklaşan Euroleague elemeleri sebebiyle bir çok hücum varyasyonu denemiş. Lakoviç ve Songaila antrenmanlarda da takımla birlikte ama maç oynamak oyuncunun takıma uyumu için daha etkilidir. Takıma yeni katılan Lakoviç ve Songaila için bu oynanan Banvit ve pazar günü oynayacağımız Erdemir maçları, euroleague elemeleri için de pozitif yönde takımı etkileyecektir.


Neyse maçı izleyemediğimiz için pek bir şey diyemeyiz. Öyleyse maçın istatistiklerini verelim
Josh Shipp: 14 dakika, 7 sayı, 1 top kaybı, 2/5 şut
Jaka Lakovic: 28 
dakika, 9 sayı, 1 ribaund, 5 asist, 1 top çalma, 1 top kaybı, 3/4 şut
Jamon Gordon: 21 dakika, 5 sayı, 1 ribaund, 2 asist, 3 top çalma, 3 top kaybı, 2/5 şut
Göksenin Köksal: 3 dakika, 0 sayı, 0/0 şut
Preston Shumpert: 26 dakika, 10 sayı, 4 ribaund, 1 asist, 4/9 şut
Tutku Açık: 16 dakika, 5 sayı, 1 ribaund, 3 asist, 2 top çalma, 1 top kaybı, 2/3 şut
Luksa Andric: 20 dakika, 18 sayı, 4 ribaund, 1 asist, 3 top kaybı, 5/5 şut
Furkan Aldemir: 20 dakika, 9 sayı, 9 ribaund, 2 top kaybı, 3/7 şut
Darius Songaila: 22 dakika, 10 sayı, 7 ribaund, 1 top çalma, 4/14 şut
Ender Arslan: 17 dakika, 2 sayı, 2 ribaund, 1 asist, 1/4 şut
Cevher Özer: 13 dakika, 4 sayı, 1 ribaund, 2 asist, 1 top çalma, 2/4 şut

1. ÇEYREK: 19-26
2. ÇEYREK: 22-19 (41-45)
3. ÇEYREK: 23-22 (64-67)
4. ÇEYREK: 15-11 (79-78)



Video için